5 Kasım 2010 Cuma

Müşteri memnuniyetsizliği yaşamak isteyen varsa 'Balans' bu iş için biçilmiş kaftan

Kızıyorum ,saçma sapan insanların mekan işletmesine,
Müşteri memnuniyetsizliği yaşatmalarına,
Yaptıklarını telafi edecekken umursamaz tavırlarına,
Bizim planınımızı bozmalarına,
Çok istediğim ,Levent Yüksel konserine gidemeyecek olmama....

Ahh yine Mevlana'nın o sözü aklıma geliyor.
'Bir insanın eline hak etmediği para ya da mevki geçti mi,kendi rezilliğini kendi yaratır'diye.
Nasıl da doğru demiş zamanında.
Benim nasıl müşterilerimi kaybetme gibi bir lüksüm yoksa,
Onların da olmasa ya.....
Bir şeye çok pişmanım.
O insanlıktan nasibini almamış adamın karşında ,
Nasılda terbiyemi bozmadan sakin sakin konuştum.
Sinirden delirmeme rağmen.
Niye tükürmediysem suratına?
Belki hırsımı alırdım.
Jolly Joker Balans mı?
Bir daha mı?
Asla!!!

21 Eylül 2010 Salı

Çok olmuş hem de ne çok

Neredeyse 1 sene olacakmış buraya yazmayalı.
Dün akşam geldi aklıma.
Hem de konserde.
Ne alakaysa...
Konser demişken,
Yenitürkü konserine gittik dün akşam.
Çok kalabalık olmayan ama içten bir ortam,
Herkesin tek bir ağızdan şarkıları söylediği bir akşamdı.
Çok güzeldi...
Etkileyiciydi.
Fonda çalıyor mırıl mırıl.
Ben de mırıldanıyorum ya bugün neyse....

Özi

3 Ekim 2009 Cumartesi

yolda...

fark ettim ki hayatımdaki yerini zaten ben açmışım... orada bir boşluk varmış, o anda çevrede seni görmüşüm ve seni o boşluğa güzelce oturtmuşum... aslında o yere hiç de uymuyormuşsun... bunu ne yazık ki sadece zamanla görebiliyorum... boşuna demiyorlar ya zaman her şeyin ilacı diye... belki gene çok huzursuz davranış, heyecan yapmış olabilirim... ama bu defa seni daha geçmişe gömerek ayrıldım bulunduğun yerden... su anda bu satırları yazıyor olmak belki gene sana önem verdiğimi ya da hala istedigimi düşündürebilir ama bu defa değil... ben bugün olduğun yere hem yaramın toparlandığını görmek, hem hep birlikte hala görüşüp eğlenmeye devam edebildiğimizi görmek, hem de artık buna alışmak için geldim... evet sen gene öküzdün, yok saydın, ama bunun artık hayatlarımızdan uzak olmamız ile de alakası olduğunu düşünüyorum... ya da sana hala öküzlüğü yakıştıramadığımdan ya da asıl olan kendime bu öküzle nasıl bu kadar oyalandığıma inanamadığımdan gene kendimi kandırıyorum, kendime kızıyorum... senden tabii ki bir beklentim yok, tabii ki hiç başlamadığını ama buna rağmen bittiğini biliyorum... yine de ilacın zaman olduğunu görmek çok güzel... daha da iyi olacağım günler de çok yakın buna da eminim... sadece yerine seni oturtmaya çalıştığım boşluğun bir an önce dolması kaldı ve eminim oraya senden çooook daha fazla yakışacak bir sürü insan var... sadece doğru zamanda doğru yerde olamıyoruz... o olduğunda hiç bir şey kalmayacak... çünkü zaten hiç yoktun... hiç olmadın...

sıkıntıdan biraz sıyrılmış bir anda dökülen karışık cümleler...
tanelerden sadece biri...

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Durumu özetlemiyor mu?

Çat diye mail kutuma düştü bu yazı.

Hemen okuyamadım yoğunluktan şimdi okudum

Baktım bir çok yerinde benden parçalar var.Kim ne kadar bulabilecek acaba?


Öyle değil işte. İstiyor...
İnsan herşeyi istiyor.
Hem de aynı anda...
Nedir bu herşey?
Yaptığın işi, iyi yapmaya çalışacaksın. Kafa patlatacaksın. Uyduruk kaydırık olmamasına uğraşacaksın. Bu yeterince zor zaten.

Sabah akşam işle yatıp kalkman gerekiyor. Ama işte an geliyor, o da insanı kesmiyor.

Ee peki, aşık oldun oldun diyelim. Sanki bir ilişkiyi yürütmek kolay? O da inanılmaz emek istiyor. Diyelim ki, iyi gidiyor. Şükrediyorsun. Ama bu sefer ne oluyor? İ

ki kişilik bir dünyada Küçük Prens ve Küçük Prenses olarak yaşaman gerekiyor.

Sosyal hayatın da olacak. Gideceksin, dostlarınla, arkadaşlarınla vakit geçireceksin.

Peki anladık, onu da yaptın. Ama kendini de beslemen gerekiyor. Ruhunu yani. Okunacak kitaplar, gezilecek sergiler, izlenecek filmler var. Ne yazik ki iş, ruhla da bitmiyor.

Bütün bunları yaparken bakımlı ve güzel olmak icap ediyor.

Ee 30 yaşından sonra da iyi durabilmek için epey bir çaba gerekiyor .

Spor yapacaksın spor! Yine fedakarlık: Ya sabahın köründe kalkıp bir saat yürüyeceksin ya da iş çıkışında herkesi ekip yüzmeye gideceksin Ay bitmiyor!

Paran olması gerekiyor, sabrın olması gerekiyor, vaktin olması gerekiyor, berbere gitmen gerekiyor, dip boya yaptırman gerekiyor, manikür, pedikür, sonra aileni ihmal etmemen gerekiyor, varsa kedinle günde en az bir saat sarmaş dolaş olman gerekiyor, onun sağlığı, senin sağlığın, evin bakımı, onarımı, arabanın durumu...

Ee ne oluyor?

Suçluluk ve vicdan azabı içinde kıvranıyorsun. Sürekli bir yerlere yetişmeye calışıyorsun. Beceremiyorsun. Hepsinin altından kalkmaya calışınca da...

Toptan çuvallıyorsun! İyi bir iş mi çıkardın, patronun "Bugün amma da çirkinsin!" diyor.

Güzel mi görünüyorsun, bu sefer işinde "low profile" oluyorsun. Evin güzel mi oldu, ha ha ha parasız kalıyorsun. Tam kendini iyi hissediyorsun, bu sefer de şişmanlamaya başladığını farkediyorsun.

Ben kaçmak istiyorum! Ben bu yazı üstüne çığlık atmak istiyorum.

4 Temmuz 2009 Cumartesi

fmk:)))

ne zamandır aklımda olan bir yazıydı, aslında başka bir yazı yazacakken bu yazıyı önce yazmaya karar verdim, tarihi daha eski olduğu için:)
günlerden bir gün önce özinin blogundan başlayıp ordan daldan dala atlayarak bir çok blog okuyup en sonunda fikiratolyesi ile ve sonrasında ise fmk ile tanıştım, ne midir fmk? işte size bir tık ... fmk; faili meçhul kıyaktır; insanlara küçük mutluluklar sunmak, yüzlerinde bir gülümseme, şu ara herkese zor gelen hayatta bir andır ki değişimin başlayabilieceği...
ben çok sevdim, anından cüzdanıma kartları koydum, daha sadece bir kartımı kullanabildim, sabah işe giderken gazetemi alırken 2 gazete parası ödeyip, bir gazeteye de kartı iliştirdim, bilmiyorum kim aldı, ne düşündü, ama yüzünde bir gülümseme oluştuğuna eminim :)
diğer kartları da kullanacağım, sadece şu ara biraz yaratıcılık eksiğim var, ilham gelsin her tarafı kartlarla donaıcam :))
işte böyle, herkese fmk yı bulaştırmak, herkesin yüzünde bir gülümseme oluşturabilmek, hayatı azz da olsa kolaylaştırmak umuduyla...

fmk eylemcisi:)
egi

29 Haziran 2009 Pazartesi

KARANFİLLİ ÇAYI ZENCEFİLLİ LİMONATASI OLAN BİR CAKE HOUSE

Ufacık bir mekan,
Bahçesinde 3 tane masası,
Bir de insanlara sırnaşmayan kedileri ,
Sehpanın üstünde ise dergileri,
Bunun yanında da güleryüzlü sahipleri var.
Hepsi birbirini tamamlamış durumda...
Dükkan rengarenk,
Her yerde renkli minik objeler,
Duvarlardan sarkan boncuklar...
Ayıcıklı,çiçekli şeker hamurlarından yapılmış süslerle dolu.
İnsanın içini açar cinsten bir mekan.
Üstelik içerden dışarıya taşan koku nefisssss.
Kaç zamandır her gün önünden geçtiğim,
Hep uğrayalım diye erteleye erteleye bir hal olduğum
Çayı karanfilli
Limonatası zencefilli,


Süper bir mekan.
Hayallerimin dükkanı da diyebilirim belki.
Bir gün benimde olsun ,olmaz mı:)

'HayataBirMola'

6 Haziran 2009 Cumartesi

Fikri MÜhim süpersin:)

FikriMühim'e üye olmuştum kaç zaman önce.
Arada bir neler oluyor neler bitiyor diye girip inceliyordum.
En son girdiğimde bir kampanya ile karşılaştım.
Selva makarnalarının kampanyası idi.Bende kampanyaya katıldım.
Kampanyayı bile unutmuşum.
Perşembe günü şirkete koca bir kargo kolisi geldi.İçinde ne olduğunu merak ettim.
Şirketteki arkadaşlarım toplandılar başıma açtık,baktık.İçinde makarna çeşitleri vardı.

Bana böyle bir paket gelince çok mutlu oldum.Kim mutlu olmaz ki zaten:)
Akşama ise hemen denedim.Makarnalar denemem için geldiğinden daha bir dikkatle yedim.
Tadının lezzetli olduğuna karar verdim.
Üstelik sossuz hali bile lezzetliydi. Üzerine bişey koymadan yesen bile güzeldi:)
Bundan sonra marketlerdeki favorim belli oldu.
Benden tavsiyedir.Eminim siz de beğeniceksiniz.
Herkese kocaman mucu.Süper bir hafta sonu diliyorum:)

Özi

2 Haziran 2009 Salı

KIZIM NEDEN EVLENMİYOR?

Yiğit Bulut demiş ki;

Kızım neden evlenmiyor! Bir dostum ile yürüyüş yapıyorum. Karşıdan bir yaşlı teyze ve onun koluna girmiş torunu geliyor. Konuşmak istiyorlar, durup merhabalaşıyoruz. Teyzemin torunu askerden yeni gelmiş. Piyasalara da çok meraklı...
Biraz konuştuktan sonra torunu yaşlı teyzeme dönüyor ve şakayla karışık “Anneanne ne istiyorsan sor, sonra bana sorma, Yiğit Bey her şeye cevap verir” diyor!
Teyzemin “askerden” dönen torunun “işsiz” olmasıyla bir derdi yok!
Onun üzüntüsü “bir bankada iyi bir pozisyonda olan diğer kız torununun evlenmemesi!” Madem öyle “Her şeyi biliyorsun, söyle bakalım evladım” diyor 30’u da geçti, benim kız neden evlenmiyor!
Sevgili dostlar, “rakamlarla aramız” iyi ya! O zaman bu soruya da “sayılarla” cevap vermek bize yakışır! Torun Ayşe neden evlenmiyor veya “istediklerimiz” neden olmuyor! Siz de “kendinize” göre aşağıdaki listeye bakın ve hesabınızı yapın!
Detaya geçmeden “matematiksel” olarak kullanacağımız bir “gerçeği” tarif etmem gerekli. Bir olayın “hayata geçme-meydana gelme-gerçekleşme” olasılığı, başka bir olaydan etkilenmiyorsa; “bunlara birbirinden bağımsız olaylar” diyoruz. Örneğin “hem kırmızı” hem de “ön camı çatlak” bir araba bulma ihtimalimiz birbirinden “bağımsız” ve “aynı anda” gerçekleşme “ihtimali” matematiksel olarak birbirinin çarpımına eşit...
Şimdi gelelim torunun “neden” evlenmediğine! Soruyorum “Teyzecim, torun evleneceği kişide ne arıyor?” O başlıyor saymaya, ben de “matematik” formülü yazmaya!
1- Torun iyi bir bankada “yönetici” ve 4.000 TL kazanıyor... Aradığı kişinin “kendinden fazla kazanmasını” istiyor... Türkiye’de her 10 kişiden ancak 2’si “ayda 4000 TL’nin üzerinde kazanca” sahip!
2- Aradığı kişinin 30 yaşın üstünde ama 42 yaşın altında olmasını istiyor. Türkiye’de bu aralığa girenleri sayısı her 10 kişide ancak 2 kişi.
3- Üniversite mezunu olsun istiyor. Hatta “master” istiyor. Üniversite mezunu yine 10 kişide 2 kişi, master da eklersek 10’da 1’in altına iniyoruz.
4- Sigara içmeyen arıyor. Burada şanslı. 10’da 5’lik bir “içmeme” oranı hâlâ var!
5- Boyu “Türkiye standartlarına” göre uzun olsun istiyor. 10 kişide 2 kişi “uzun” denebilecek bir boya sahip.
6- Fiziki görünüşü “düzgün” olsun en önemlisi “kilolu” olmasın istiyor. Yine aynı şekilde 10 kişide 3 kişi “normal” bir “zayıflığa” sahip.
Daha birçok “özellik” var ama “onları” saymadım! Şimdi bu standart gibi görünen özellikle gelin bir hesap yapalım “torun neden evlenmiyor”!
Ne demiştik; “birbirinden bağımsız olayların gerçekleşme ihtimali birbirinin ihtimal değerlerinin çarpımına eşit!” Formül ve sonuç çok açık: Torunun aradığını bulma olasılığı yukarıdaki “olasılık” ifadelerin birbiriyle “çarpımına” eşit!
Evet, bu “standart” veriler ile birlikte düşünüldüğünde, içinde “fiziksel, bölgesel, kültürel” başka detaylar olmadığında bile çıkan sonuç yaklaşık 1/8.000-10.000 aralığı...Daha değişik bir ifadeyle: 8 bin ile 10 binde 1 kişi “torunun aradığı” kişi olma “potansiyelini” taşıyor! Buna “az bulunan” örneğin, 2/10’luk bir özellik eklediğimizde 50 binde 1 kişiye, bir özellik daha eklediğimizde 100 binde 1’lere kadar çıkabiliriz...Burada bir not düşeyim; “torunun tam istediklerini” matematiksel olarak yazınca “440 binde 1” çıkan net sonuç!
Peki Türkiye’de 40 milyon erkek ve ortalama 1/50.000’lik bir “aradığınızı bulma katsayınız” varsa, size uygun kaç “eş” var ? O da çok açık ve net; 40 milyon/ 50 bin! Yani sizin istediğiniz “her şeyi olan sadece” 800 “kişi” var!
Sevgili dostlar, yukarıda okuduklarınıza “ilk görüşte” inanamayabilirsiniz “ama” matematik bilimi “kesin olarak” bu sonuçları veriyor! Şimdi daha iyi anlayabilir ve anlatabiliriz teyzemize “torunu” neden evlenmiyor!
Sonuç: Yaşadığımız “gerçekler” ile “beklentilerimiz” her alanda uyuşmayabilir! Matematik bilimi bizi “ümitsizliğe de” itebilir! Ama bir de gerçek var: matematik “olmaz” der ama mucize gibi bir anda oluverir! Bilim buna kuantum, kaos, belirsizliğin çökmesi der, Din ise kader! Olmaz denen bir anda oluverir!
Son söz: Sayıların bittiği yerde, bizim aklımızın ermeyeceği başka dinamikler başlar! Orası ayrı bir “tartışma” konusu, isterseniz o konuya da gireriz...

Aslında söylenenler doğru.Çünkü biz armudun sapı,üzümün çöpü diye ayrıntılara takılırken kendimiz çöp olduk ta haberimiz yok:)

Özi

23 Mayıs 2009 Cumartesi

LEYLAAAAAA

Çok renkli bir kadın.
İsmi Leyla.
Çok tatlı üstelik süper güzel resimler de yapıyor.
Cam gibi gözleri var.
Seviyorum Leyla'yı ben.
Siz de tanıyın,sevin isterim.
Üstelik yaptıklarını belki birilerinede hediye edersiniz.
Ne dersiniz?
http://www.leylakonuk.org



Özi

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Bekir Coşkun yazmış....

Kadınlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde 'yetim-öksüz' kalan çok olur.
Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler...
Çekmecenin dibinde artık kimsesizdir eski tarak.
Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar.
Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların.
Sık sık boynunu büker 'sarıkız'.
Teki kalmış o eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının.
Balkon artık sessizdir.
Koridor kimsesiz.
(.......)
Bir kadın gittiğinde...
Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci...
Bir anne gider...
Bir dost...
Bir arkadaş...
Bir sevgili...
Ne çok kişi yok olur aslında, bir kadın gittiğinde..."
"...Hep böyle olur; bir kadın gittiğinde; övgüler, uyarılar, yakınmalar, dualar yetim kalır.
Kapı eşiğindeki 'Dikkat et...'ler duyulmaz, annesi gitmiştir 'geç kalma...'nın.
Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak giderler.
Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında. Ve bir kadın gittiğinde pek çok 'yetim' bırakmıştır arkasında..." BEKIR COSKUN