31 Mart 2009 Salı

GÜZEL YÜREKLİ SARDUNYA

Sevgili Sardunya ne güzel şeyler yapıyor.
Şimdide ihtiyacı olanlara yardımı teşvik etmeye çalışıyor,kendi imkanlarınca.

Herhangi bir sivil toplum örgütüne bağış yapıyorsunuz..minimum 5 TL..Güzel yürekli Sardunya ise kendi yaptığı rengarenk kolyeleri bileklikleri ödemesi size ait olmak üzere gönderiyor.Aşağıda da Sardunya'dan bir alıntı size...

İnanmayacaksınız ama

İster insan hakları ister kadın hakları ister hayvan hakları ister çevre hakları...
İstediğiniz ürünü ücretsiz almak için kafanıza yatan, içinize sinen dernek/vakıf/sivil toplum örgütüne bağış yapmanız yeterli... Sağcı, solcu, feminist, anarşist.... Kısıtlamasız.
Bağışınızı istediğiniz yere yapın (google'dan derneklere kolayca ulaşabilirsiniz). Bana yaptım diye e-posta gönderin.
Sonra istediğiniz ürün adresinize postalanacak. Kargo ücreti size ait olacak.
Bu kadar basit.

Anlamayanlara birde aşağıdaki dipnot:

Yaptığım minnacık şeyleri Stüdyo'da satıyor gibi görünsem de aslında satmıyorum. Siz istediğiniz herhangi bir sivil toplum örgütüne bağış yapın, bana bildirin. İstediğiniz ürünü göndereyim. Kargo size ait. Bağış yaptığımı nerden bileceksin derseniz stüdyo "sütüne vicdanına" prensibine dayalı olarak çalışmaktadır. Maksat iyi niyet:) Maksat sivilleşmek.

Sardunya'nın stüdyosuna buyrun o zaman.....
Hemen bir TIK.....

Özi

24 Mart 2009 Salı

Hayaller güzeldir hep...

Üniversitedeyken
Ev arkadaşımı daha böcek ilan etmemişken,
Onun odasında hayaller kurardık.
Belki hayal değildi ama hayattan beklentilerimizdi konuştuğumuz...
Beni nedense yazar kategorisine oturtuyorduk.
Tesadüfen fark edilen ama sonradan herkesin tanıdığı bir yazar oluyordum.
İmza günlerim oluyordu falan filan işte...
Düşündüm de öyle büyük çaplı şeylere de gerek yok ki.
Şöyle bir dergide,gazetede ufacık bir alanda yazsam bir kaç satır.
Kendimi anlatsam,yaptığımı gezdiğimi,gördüğümü anlatsam...
Kader belli mi olur karşımıza neyi nasıl çıkartacağı.
Ben isterim sadece..
Aklıma geldi işte,
Nerden geldiyse artık.
Olmaz mı ki?
Belki olur...

Özi

23 Mart 2009 Pazartesi

Gidin başımızdan pis sıkıntılar...

Kuzum gene yorum yazacaktım yazına ama baktım gene uzuuun bir yorum olacak gene yazıya çeviyorum...
Gerçekten çok sıkıntılı bir yazı olmuş, ama hayat bence şu günlerde iş konusunda herkesin çook fazla üstüne gidiyor. Şu lanet olasıca kriz lafı hayatımıza o kadar girdi ki ve hatta daha da fazlası hayatımızı esir aldı! Evde kriz, işte kriz, otobüste kriz, televizyonda kriz, çarşıda, pazarda her yerde her yerde...
İş konusunda beklentilerimiz o kadar benziyor ki, gerçi hayata bakışımızın tamamının da benzeştiğini ikimiz de gayet iyi biliyoruz.
Artık neden işe eskisi gibi zevkle gidemediğini irdelersek gene karşımıza o kocaman KRİZ!!! kelimesi çıkacak.
Sizin firma -ki hedeflerinden biri "hem çalış hem eğlen"di diye hatırlıyorum-bile yıllık toplantısını sıkıcı bir ofis toplantısına çeviriyorsa; hakkınız olan terfileri, primleri kaldırıyorsa; çalışanlarının sayısını azaltıyorsa ve her iş gününde firmada çalışan -ne kadar iyi bir eleman olsa da- aklında ya bugün sıra bendeyse diyebiliyorsa; yöneticiler çalışanların hayatının tak gailesinin çalışmak olduğunu düşünmeye başladıysa ve 24 saat hayatlarında sadece işlerini düşünmelerini talep edecek kadar, baskı yapacak kadar çirkinleştilerse; işleri 3 kişinin yapması gerekirken, tek kişiye yükleyip, üstüne üstlük ondan da süperman etkisi görmek istiyorlarsa; bu KRİZ'e ve
Ülkeyi, bizleri, çalışanları (ve artık çalışacak bir işleri olmayanları), 50 senedir tüccarlık yapan ama elinde avucunda hiç bir şeyi kalmayan ama hala kredi borçları ile uğraşan ne yapacağını bilemeyenleri, evini, barkını satmak zorunda kalanları, 10 senede adım adım büyüttükleri şirketleri gözlerinin önünde iflasa giderken izlemekten başka çaresi olmayanları, babasının dükkanına müşterinin gelmediğini, babasının mal satamadığını sezip anlayacak ve bunu kendine dert edecek kadar zeki olan ve henüz 7 yaşında olan çocukları,
bu hale getirenlere gerçekten lanet olsun!!!
Sıkıntılı bir havayı dağıtmak gerekirken uzun zamandır fazlaca dolduğum bir konuya fazlasıyla değindin sanırım...
O sıkıntı, bunalım, karışıklık halleri bende bayağı bir süredir mevcut biliyorsun.Ve ne zamandır sıkıntı da olsa yaz rahatlarsın diyordun, sen rahatladın mı bilmiyorum ama ben de gözyaşları ile daha da çok hırslandım gibi geliyor. Daha da acısı bu durumdan çıkmak için ne yapılacağını bilememek, krizle boğuşamamak, krize yenik düşmekten korkmak, belki de yenik düştüğünü bilmek, bir şey yapamamak, belki de çırpınamamak bile...
Ama gerçekten çoooook sıkıldııım...
Daha da kötüsü ne biliyor musun?
Ne zamandır beklediğimiz fasılımızda, kafamda bu türlü milyonlarca düşünce uçarken, nasıl başladığını nasıl bittiğini anlayamamış olmak; bir yandan gülerken, bir yanda akılda hep bunların olması ve ilk defa bir çok eğlendikte olduğumuz mekandan çok, başka başka yerlerdeydim. Günlerdir bekliyordum, hatta gelmek için daha başka ne sıkıntılarla uğraştığımı biliyorsun, rahatlamak için bir şans olacak sanıyordum ama bunda bile olmadı...
Tek derdimiz; zevk alacağımız bir iş, bu, bu kadar imkansız mı??? Yoksa bu artık lüks mü? Tek derdimiz iş mi olmalı??? Şimdi dert kelimesini kullanırken de aklıma "sağlık" geldi, hep demez miyiz Allah çaresiz dert vermesin diye, gene yanlış dertlerle mi uğraşıyoruz? Sağlığımız yerindeyse, diğerlerini dert etmek ahmaklık mı? Off bu saatten sonra anca soru çoğalıyor, ne cevap ne de çözüm bulamayacak gibiyim, sanırım en iyisi yazıyı burda bitirmek.
nokta

22 Mart 2009 Pazar

Sıkıldım artık ......

İş konusunda hiçbir zaman büyük hırslarım olmadı benim.
Yönetici olayım,şöyle yapayım,bunun ayağını kaydırayım demedim hiç.
İşten beklediğim ise çok şey değil aslında.
Her gün zevkle geleyim şirkete
İşimi en mükemmel şekilde yapıp,detayları atlamıyayım.
Yaptıklarımın sonucunda takdir edileyim,en azından eline sağlık bu ne çok işimize yaradı densin,
Bir de emeğimin karşılığını alayım bu kadar.
Çok mu büyük ,olmuyacak şeyler mi istiyorum acaba diye düşünüyorum bu aralar.
Çünkü böyle hissesiyorum.
Bu beklentilerimin ne kadarı gerçekleşiyora gelince de,
Artık nedense zevkle gidemiyorum şirkete!!!
Her gün başka bir stres,
Acaba bugün ne olucak ne sorusu beynimde dolanıp duruyor...
Elimden gelenin en iyisini yapıyorum
Bu konuda öylesine içim rahat ki...
3 kişilik çalışıyorum,
Hiç abartmıyorum 3 kişinin ancak yapabileceği şeyi yapıyorum.
Ama yine de terfi etmiyorum,ettirilmiyorum,extra prim almıyorum.
Çünkü işlerine yarıyorum.
Beni yerimden oynatmaları,yerime birinin gelmesi
Benim işi öğretmem uzun iş.
Kimsenin beklemeye tahammülü yok ki.
Yeter ki işler yürüsün.
Benim beklentimin koskaca şirketin çıkarlarının yanında ne önemi var ki???
Ben neyim ki, gidersem başkası gelir
Bu çark bir şekilde işler nasılsa.
İşte çalışıyorum,evde çalışıyorum,mola kullanmıyorum ama yaranamıyorum.
Hep daha fazlası bekleniyor.
Raporlu olduğum dönemde toplantı yapılıyor ve benim iş yüküm artıyor.
Artıyor demek bile az bir kelime belki de.
Tabir-i caizse şu anda yaptıklarıma ilaveten bir ton angarya iş daha yükleniyor.
Sanki şimdiye kadar boş oturuyormuşum gibi ekleniyor da ekleniyor.
Sesim çıkmıyor
Keşke çıksa ama çıkamıyor
Kısaca eşşek olunca semer vuran çok oluyor
Ve bu yaptıklarım yetmiyor
Daha çok olmalı diyor yöneticim.
Daha çok insiyatif almalıymışım,daha çok düşünüp farklı şeyler de yaratmalıymışım.
Zaman diyorum,peki ne zaman bunu yapıp eyleme geçiricem diyorum.
Verdiği cevap daah bir bomba..
İş yerinde düşünmeme gerek yokmuş,yolda düşünebilirmişim,serviste düşünebilirmişim
evde düşünebilirmişim.
Yani mekan fark etmezmiş.Saolsun alternatifleri tıkır tıkır sıralıyor.
Tamam diyorum düşünücem.
Bu da beni çok kötü etkiliyor.
Motivasyonum düşüyor,kendimi kötü hissediyorum çünkü hissettiriliyorum.
Fikrine güvendiğim bir arkadaşımla konuşuyorum,
Hayır demeyi bilmiyorsun normalde ama iştede demiyorsun bunu öğrenmek zorundasın diyor.
Çok haklı...
Ama nasıl ben onu bilmiyorum işte.
Hayır demeyi öprenmek,yapamıyorum demeyi öğrenmek istiyorum hem de çok.
Bütün bunlara rağmen güler yüzümü eksik etmiyorum onlardan,işimi en iyi şekilde yapmaya devam ediyorum...
Kimseye eyvallahım olmasaydı keşke..
Yeter artık deyip çekip gidebiseydim.
Çok sıkılıyorum bu aralar.
Ağlıyorum şimdi sinirden,yazıyorum.
Yazdıkça okuduklarıma bu sefer de ağlıyorum.
Bunaldım,yoruldum,karıştım.....


Ö

19 Mart 2009 Perşembe

Yeşilçam

Sıkışık zaman dilimlerine sıkıştırılan güzel an'lar...
Yeşilçam cafe'de bir dostla içilen sıcacık bir kahve,
Duvarlarda Aliye Rona ,Ayhan Işık resimleri...
Orda çalışan garson çocuğun falda ister misiniz diye
40 kere yanımıza gelmesi
Bizim,hayır istemiyoruz dememize rağmen
Ama kahveyle bedava ,baktırın diye ısrarcı olması.
Falan filan işte.
Bir de ojelerimle süper uyumlu menü:)


Özi

16 Mart 2009 Pazartesi

ayrıntıları yakalamak hoştur...

Mutluluk bu...

Bazen ayrıntılarda gizlidir.

Bazen de kahve çekirdeklerinde...


Özi

14 Mart 2009 Cumartesi

Bir dizi dedikodusu:)

Aşk-ı Memnu nasıl bir dizidir ki iş yerindeki maillere konu olmuş,her kafadan ayrı bir ses çıkarmış,ortayada bu satırlar çıkmıştır.




Z:nassiniz canlarim:))dun seydettinizmi aski memnuyu bihter nasil aldilar milyarlik elbiselerden 3er 5er icim gitti valla lotoda cikmadi zaten ahha haa:)))

Ç:magaza BCBG idi galiba dimi ulan bir elbise kaç para peeehhh !!!

Z:behlulun nisanlisininda ici gitti valla:)bide firdevs kizi icin araba istedi ya yuh dedim artik adami somurdunuz artik yeter:))))

N: adnan vurssun daha tahtalara :)) adamı soyup soğana ceviricekler ana kız haahahahaha :))

P:Bihter ne yapacaktı... baldırı çıplak behlül ile mi evlenecekti.... O zaman o elbiseleri anca k behlül'ün nişanlısı gibi sadece denerdi....

Z:sadece denedimi almadımı bihter ona ben kacırdım orayı

Ö:ay çok komiksiniz siz ya yeni okudum mailleribencede Bihter akıllıca davrandı ama oda anası gibi çok sinsi

Z:ooo sende az degilsin..ilerde sende bul bir adnan yasa valla:))

Ö:Aman şekerim Allah korusun diyelim zengin oabilir ama duıl olmasın yahuuu:)

N:amaaan nolucak ya dul olabilir bence cocugu olmasın :)))

P: Hazır büyümüş çocuk ne zararı var N. rahat edersin :)))))

Ç:aynen :))) dogurmana gerek kalmaz deforme olmazsın :))))

Z:ama bihterin kendini saglama almasi icin bir tane dogrmasi lazim...gunde 5saat sor yapiyorlar zaten bisey olmaz onlara.. firdevs nasil kiziyor dal gibi peykere kilo aldin diyeee... annem olsa ye kizim der:))



Ne garip bir dizi nasılda esir alıyor bizi:)Herkese güzel bir haftasonu diliyorum,





Özi

13 Mart 2009 Cuma

yeni bir yüzle merhaba :)

Bugün maille bana bir görev geldi, blogumuzu biraz renklendir, değişiklikler yap dedi mercümek tanem... Ben de uğraştım, didindim şu karşınızda görmüş olduğunuz hale getirdim sayfayı :))
Umarım beğenirsiniz, yorumlarınızı bekliyorum :)
Bu arada, şu aralar devamlı aklımda olan ama bir türlü başlayamadığım işler var. Acaba onları yapmak için de birilerinin yap demesini mi bekliyorum??? Ya da şimdi burdan kendime diyorum yap artık şu işleri artık çıkar aklından!!!
Ben bu satırları yazarken mihrimah'ta kahvesini yudumlayan mercümek taneme selam ve sevgilerimi gönderiyorum, en kısa zamanda hint çayında buluşmayı umut ediyorum...

yapıcı :)

egi

12 Mart 2009 Perşembe

Yorumdu yazıya dönüştü :)

Offf ne dolu dolu bi yazı olmuş bu, off bi sürü insan bi iş bulmak için o kadar üzülürken, sıkılırken, bu insanlıktan anlamayan aciz insanlar nasıl da devletten geçiniyorlar. Evet onların da dinlenmeye hakkı var, ama zor anları da anlasınlar yaa, bi güler yüzü eksik etmesinler, işimizi yapacaklar diye kendilerini dünyanın hakimi zannetmesinler, burunları o kadar yukarda olmasın beea! Off ben de amma dolmuşum :)
Ama arkadaşımın canını ne sıkmışlar öyle, kıymetli kristallerini döktürmüşler :(Üst üste gelen şeyler arada kristal döktürüyor insana aslında bazen ona da çok ihtiyacımız oluyor ama çok sık olmasın tabii...
Yarın o mahkemenin olumlu sonuçlanacağına ve artık bir son bulacağına inanıyorum, bunun da kutlamasını yapacağız hani şu senin için yapacağımız fasılda hiç merak etme :))
Aşık olmak nerde kolay ki desem???
(Bu arada yorum yazacağım diye koca yazı yazdım acaba yazı olarak mı yayınlasam, bu yazı yokluğunda :))) Eveet yaa yapıyorum bunu özür :(
Kolaycı
egi

11 Mart 2009 Çarşamba

dolu dolu gözlerim....

Beni bugün delirten kadına bu satırlarım...
Levent Adliyesinin içindeki PTT'de çalışan,
Hareketlerinden salla başını al maaşını mantığıyla çalıştığını düşündüğüm,
Halden anlamayacak kadar kötü kalpli olan insan müsveddesi.
Pul almam gerekirken PTT'nin kapalı olduğunu görüyorum.
Açılmasına ise 45 dakika var daha.
Benim mücadelem ise zamanla.
Olabildiğince çabuk olmalıyım ki
Yarım gün izin aldığım bu günde bütün işlerimi halledebileyim.
Burdan çıkıp doktora yetişmeli birde...
Üstelik sabahtan yöneticimle koskoca bir senenin değerlendirmesini yapmışım.
Gerginim de hafiften.
Bir de dünyanın yolunu gelmişim binbr zahmetle.
Normalde 13.30'da açılıcak olan PTT'nin içinde 2 hatun var.
Tamam öğle tatilleri ve belli ki dışarı çıkmamışlar.
Muhabbet edip gülüşüyorlar,kapının arkasında.
Camı tıklatıyorum.
Biri kafasını kaldırıp kapalı kapalı diye bağırıyor
Anlamıyormuşum gibi.
Ben ağzımı açamadan arkasını dönüyor gülmeye devam ediyorlar.
Aradan zaman geçiyor dolanıyorum oralarda.
Yine gidiyorum camın önüne bu sefer diğer uyuz benimle göz göze gelmemek için kafasını neredeyse masanın altına sokuyor.
Benimle bütün bağlantısını kesmeyi tercih ediyor.
Oysaki eğer iyi niyetli biri olsa sadece pul alıcam
Onu uğraştıracağım bişey de yok.
Ve bana mesaisi dışında yardımcı olduğu içinde oturup teşekkür maili atıcam.
Üstelik günümü de güzelleştiricek.
Nasıl bir iş anlayışıdır bilmiyorum bu.
Zaten şirket dışında olsa anlarım ama karşımda muhabbet ederken
İnsan yerine koymamaları çok canımı yakıyor.
Davul gibi gerilen sinirlerim daha fazla dayanamıyor
Ve o kristal taneleri bırakıyorum farkında olmadan.
Sonra da kapının önünde dikiyorum gözlerimi o uyuz kadına.
Bu sefer ben pis pis bakmaya başlıyorum.
Benimki nerdeyse başını kuma gömücek o kadar.
Masanın arkasında küçülüyor da küçülüyor.
Oysa benim gözümde çoktan küçüldü bile.
Aynı şehirde yaşadığım,aynı dili konuştuğum
Üstelik hemcinsim olan biri nasılda hayatımı zorlaştırıyor.
Bu yazıyı tesadüfen okuyup rahatsız olmasını istiyorum şuanda.
Acaba ben miyim diye aklından geçsin istiyorum.
Ama o vurdumduymazlıkla nasılsa kendine konduramaz eminim buna.
Zaten adliyede olma nedenimde ilginç.
Aylardır başıma bela olan ve mahkemelik olduğum fotoğraf makinem için evrakları bırakmaya gitmişim.
Yarın mahkeme var.
Bu makineyi aldığımdan beri sorun üstüne sorun yaşattı bana.
Bu kadar sorun çıkartan bir makineye pul almakta sorun yaratıyor işte.
Lehime sonuçlanan mahkemeye itiraz eden firma ,parayı ödememek için bana karşı dava açıyor.
Bu işle uğraşmaktan zaten sıkıldım.Ama bu kadar uğraşmışken de peşini bırakmaya niyetim yok.
Güveniyorum adalete.
Ya da güvenmek istiyorum.
Tekrar lehime sonuçlanmasını istiyorum yarın ki davanın.
Ahh bir lehime sonuçlansa da bende anlatsam herkese,
Her yere yazsam,müşteri memnuniyetsizliğimi nasılda olumluya döndürdüğümü.
Sizde hakkınızı arayın desem herkese.
Off ne doluymuşum be yetsin artık.
Bir de Zuhal çalıyor arka fonda.
Ankara'da aşık olmak zor iki gözüm diyor.
Neden zor ki?
Var mıdır nedenini bilen...


Özi

5 Mart 2009 Perşembe

MUM...

büyük ateşler çabuk fark edilir, çabuk söndürülür.
ancak mum gibi çok önemsiz bir ateş üzerinden kimse durmaz bile
o yanaar, durur,
elektrikler gelir, söndürmeyi bile akıl edemezsiniz...
işte bu parçadaki MUM;
içimizde yanan ve fark edilmeyen şeyleri söylüyor...
"Sen içimdeki küçük mum hala sönmedin yanıyor musun?....."
diye bir girişi ve sözleri var Bülent Ortaçgil'den dinlediğim şarkının...
paylaşmak istedim...

MUM
egi